Yılın en güzel pazarında bu köşede sizinle futbol konuşmadan önce iyi bayramlar dileyerek başlamak istiyorum. Cumhuriyetimizin, Atatürk’ün ve emanetlerinin sadece bugün değil her gün bilincinde olduğumuz, özümsediğimiz yepyeni bir yüzyıl olması temennim. Ülkenin büyük kısmında balkonların bayraklarla süslendiği bu güzel günde, tribünlerde de benzer coşkuyu görmek ise dileğimiz, mutluluğumuz.
Dün oynanan Rizespor Galatasaray maçı sarı kırmızılıların fikstürdeki en riskli maçıydı. İyi oynadığı ama enerjisinin büyük kısmını sahada yitirdiği bir Bayern maçının dönüşünde yaşanabilecek düşüşlerin riskiydi bu maç. Karşılaşmanın büyük kısmında da sarı kırmızılılar taraftarına bu sıkıntıyı hissettirdi.
Bazı oyuncular var Galatasaray’da. Mesela Torreira, Kerem, Icardi, ve savunma hattı. Her maç iyiler, hep büyük eforla oynuyorlar. Ama bir de başka oyuncular var, hep bir eksik, hep bir dağınık, takıma yardımları düşük. Bir yanda iki maçtır iğneyle oynayan Icardi fedakarlığı diğer tarafta formayı ne zaman alsa bir türlü bekleneni veremeyen, Zaha, K.Demirbay, Angelino rahatlığı. Sarı kırmızılılarda oyuncular şunu dert etmeden kabul etmeli. Bu bir takım oyunu ve takımın yıldızı Icardi, Sadece kariyeriyle değil, buraya geldiğinden beri saha içi ve dışı yaptıklarıyla da. O yüzden başta hücum oyuncuları olmak üzere herkesin gol yollarında ilk önceliği topu ona ulaştırmak olmalı. Ben Zaha’yım, ben Ziyech’im diye büyüklüğe kapılan her isim sadece takımın skor gücünü baltalıyor. Bu düşünceye geçen sene Kerem de birkaç maç kapılmıştı ama sıyrılınca hem kendi hem takımın oyunu gelişti. Yeni transferlerin hiç biri takım oyununa katılamıyor. Sanchez hariç. Dün yine bazen takımın ön liberosu gibi pas dağıtarak bazen üçüncü bölgeye kadar gelip takımı ileri iterek, bazense geride savunarak görkemli bir oyun oynadı.
Şu bir gerçek Galatasaray’da maçları hala geçen yıl ki kadro kazandırıyor. Yeni transferlere tahammül artık kum saati gibi, incecik kumlar çoktan diğer tarafta toplanmaya başladı. Bu maça sağda başlayan Zaha için belki mevkisi değil, oyun gücü öldü diye düşünebilirsiniz, o zaman soldaki halini de biliyoruz derim. Angelino’yu kazanmaya çalışmaktan vazgeçip Abdülkerim’i sol beke ikna etmek daha iyi bir çözüm gibi. Demirbay’ın yapması gerekenleri ise yine Torreira yapıp bir de üstüne arkadaşından daha az top kaybı yaparak oynadı. Yani kağıt üzerinde doğru gözüken başlangıç 11’i sahada yanlış oldu. Takım boyu uzun, merkez gücü eksik, top kaybı fazla ve santrforunu sadece 4 kez topla buluşturabildiği bir ilk yarı yaşadı Galatasaray.
Okan Hoca bu sefer cezayı erken kesti, devreden dönüşte aksayan herkesi dışarı alıp, maça yeniden başladı. İkinci yarıdaki oyunda Galatasaray’ın sıkıntıları her ne kadar geçmemiş olsa da unutulan isim Sergio sahneye çıkıp şampiyonluk yarışının belki de en kıymetli golünü attı. Bu maçı ve bu golü hafızamıza kazıyalım son haftalara girdiğimizde eminim hatırlayacağız.
Rizespor’da ise hocalar değişiyor ama temaslı oyun iştahı değişmiyor. Yıllardır aynı sert oyunla rakiplerini bezdirip puan almaya çalışıyorlar. Çoğunlukla dozunu kaçırdıkları Yugoslav faulüne dönen bu sertlik bu yüzyılda bir oyun felsefesi olmamalı diye düşünüyorum.
Son olarak, isimlerinizi tek tek belki bilemediğim ama aynı duyguları paylaştığımıza emin olduğum siz sevgili okuyucu, Cumhuriyet Bayramı’nızı içten kutlarım. Kalplerimiz bir atıyor.